5-6 Aralık’ta Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda gerçekleşen Sosyal Duygusal Öğrenme konulu VI. Temel Eğitim Sempozyumu’na “Sosyal Duygusal Öğrenme Akademisi” ekibi olarak iki panel ve iki atölye çalışması ile katıldık. Yıllardır bu işe emek vermiş bir ekip olarak sempozyum bizim için oldukça verimli, heyecanlı ve öğretici geçti. Organizasyon olarak da ayrıntıların iyi düşünüldüğü, samimi ve sorunsuz geçen iki gün geçirdiğimizi belirtmek isteriz.
Bizim ekip olarak heyecanımız kendimizce malum zira uzun süredir üzerine çalıştığımız bir konu ulusal bir platforma konu oldu. Fakat bu yazıyı yazmak istememizdeki amaç sadece bu değil. İki gün süresince katıldığımız tüm konuşmalarda iletişim kurduğumuz öğretmenler, eğitimciler, yöneticiler ve rehber danışmanlar Sosyal Duygusal Öğrenme’nin eğitim sistemi içerisinde yer almasının önemi üzerine ilham ve umut verici pek çok fikir paylaştılar. Biz de bu fikirleri, deneyimleri hem toparlamak hem de daha çok yaygınlaşması için paylaşmak istedik. Hep beraber bakalım, #TESIS ‘ten akılda kalanlar neler?
“Dikkat dikkat! Plastik ve şekillenebilir beyin yapımızla yaşam boyu Sosyal Duygusal Öğrenme mümkün!”
Sanıyorum sempozyum süresince en çok vurgu yapılan nokta beynin plastik bir yapıya sahip olduğuydu. Yani demem o ki “Beynimiz yeni deneyimlerle, öğrendiklerimizle, hissettiklerimizle değişip dönüşüyor; yeni bağlantılar kuruyor.” Bizler de hayatımıza, okullara, sınıflara, kurumlara Sosyal Duygusal Öğrenme’ye dair yaklaşımları dahil edersek duygularımızı daha rahat kontrol etmeyi, empati kurabilmeyi, etkin problem çözmeyi, mutluluğu, şefkati burada saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok olumlu beceriyi öğrenip kullanabiliriz. Ve en güzel haber kaç yaşında olduğumuz fark etmiyor! Beyin plastisitesi sayesinde yaşam boyu öğrenmek ve değişmek mümkün!
“Sosyal Duygusal Öğrenme ihtiyaçtan öte bir gereklilik”…
Sempozyumun ikinci gününde Dr.Bülent Madi’nin konuşmasının verdiği temel mesaj şuydu “Beyin üzerine yapılan araştırmalar göre, bebeklerin beyinleri doğumdan itibaren incelendiğinde görülüyor ki gelişim basamakları için sıralama 1) Motor gelişim 2)Sosyal Duygusal Gelişim 3) Bilişsel gelişim ” şeklinde, yani bizim insan doğamız zaten Sosyal Duygusal Gelişime biyolojik olarak yer açıyor. Çünkü bizi insan yapan prefrontal korteksimiz yani başımızın alın kısmındaki bölge Sosyal Duygusal Öğrenme becerileri desteklendiğinde gelişiyor, dönüşüyor ve daha etkin hale geliyor. Bu bölgede yer alan sosyal duygusal beceriler olan planlama, organizasyon, stratejik düşünme, dürtü/duygu kontrolü, problem çözme, analiz, sentez vb. desteklendiğinde bilişsel ve akademik gelişim zaten desteklenmiş oluyor. Bu nedenle anlıyoruz ki hem hayatımızda hem de eğitim sisteminde Sosyal Duygusal Duygusal Öğrenme’ye yer açmak var oluş amacımıza “İnsan Olmaya” hizmet ediyor. Ve bu bir ihtiyaçtan öte bir gereklilik…
“Okullarda Sosyal Duygusal Öğrenme’ye yer açılmalı”
Hem gerçekleştirdiğimiz atölye çalışmamızda hem de panel konuşmalarında gördük ki eğitimciler Sosyal Duygusal Öğrenme uygulamalarını öğrenmek ve anlamak için oldukça istekliler. Öyle ki tüm atölye çalışmaları hınca hınç dolu vaziyetteydi:) Nasıl bir nesil yetiştirmek istiyorsunuz diye öğretmenlere sorduğumuzda aldığımız cevap şu şekilde:
Videoda sayılan özelliklere sahip bir nesil yetiştirebilmenin yolu ise bu becerileri destekleyen bir eğitim sistemi oluşturmaktan geçiyor. Bu da demek oluyor ki “Okullarda sosyal duygusal öğrenmeye yer açmak şart…”
Peki ya öğretmenlerin/eğitimcilerin yani sistemin bel kemiği olan kişilerin ihtiyaçları? Onların desteklenmediği bir sistem mümkün mü?
Artık eğitim sistemi daha çok öğrenci/çocuk odaklı ilerliyor; çünkü değişen yaşam koşulları, yeni eğitim-öğretim teknikleri ve yapılan araştırmalar bunun dışındaki yöntemlerin etkili ve verimli olmadığını gösteriyor. Fakat görüyoruz ki burada gözden kaçırdığımız oldukça önemli bir nokta var: Okullarda Sosyal Duygusal Öğrenme’yi desteklerken öğretmenlerin, idarecilerin ve sistemin içindeki tüm bireylerin bu becerilere olan ihtiyacını göz önünde bulundurmak. Hatta özelden genele hareketle toplumsal düzeyde bir bilinçlenmeye ihtiyacımız var. Yaptığımız atölye çalışmasına katılan öğretmenlerimiz “Okulun tüm sisteminin, ailelerin hatta eğitim politikalarının bu yönde değişmesi gerektiğini” defalarca vurguladılar. Bu ihtiyacın denk geldiği sistemi bir görselle anlatmak istersek:
“Deneyim yani yaşayarak öğrenmek, mizah, gülümsemek, şefkat ve ilgi göstermek, yaratıcı yöntemler uygulamak Sosyal Duygusal Öğrenme Becerileri’ni destekliyor.”
Herhalde sempozyuma katılan herkesin yüzünde bir gülümseme ile hatırlayacağı anlardan biri de Rize Yamantürk Koleji’nde matematik öğretmenliği yapan Sayın Mehmet İnal’ın yaptığı sunumdu. Matematiği müzik eşliğinde nasıl keyifli hale getirerek öğrettiğini bize uygulamalı olarak gösterdi. Bu ilham verici sunumun bir bölümünü tabi ki müzikli olanı sizlerle paylaşalım istiyoruz:
Bu ilham verici sunum ve dinletinin ardından Dr.Bülent Madi konuşmasında şunu belirtti: “Biraz önceki sunumda öğretmenimizin yaptığı ve bize yaptırdığı şeyler, yani: Müziği kullanmak, bir çalgı aleti çalmak, bizim onu dinlememiz ve sözlerle eşlik etmemiz, matematik bilgileri, gülümsemek, gülümsetmek, heyecanlanmak, beden hareketlerini kullanmak, beynimizin hemen hemen tümünün çalışmasına yol açtı.”
İki gün süresince yapılan tüm çalışmalardan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz “Öğrenmenin ve olumlu sınıf ikliminin mutlulukla bir ilişkisi olmalı” 🙂
Peki Sosyal Duygusal Öğrenme’yi okullarda yaygınlaştırmak ve tüm sempozyum boyunca bahsedilen uygulamaları sisteme dahil etmek için neye ihtiyacımız var?
Sempozyumun ilk günü ekibimizden Seçil Cüntay’ın panel konuşmasında da belirttiği gibi “Sosyal Duygusal Öğrenme becerilerini sisteme dâhil etmek için araçlara yani bunu destekleyen programları, yöntemleri kullanmaya ihtiyacımız var. ”
Sempozyum süresince katılımcılar sınıflarında uygulamak üzere pek çok yöntem öğrendiler ve eminiz ki herkes bu yöntemleri sınıflarında uygulayacak. Fakat sempozyumun temel konu başlığı olan “Olumlu Okul İklimi” için ihtiyacımız olan şey bu yöntemlerin tüm okulu kapsayacak şekilde sistemli ve düzenli bir şekilde uygulanması. Bu noktada ihtiyacımız olan şey ise Sosyal Duygusal Öğrenme programları.
“Empati değişimi başlatır”
Sosyal Duygusal Öğrenme Akademisi ekibi olarak sempozyum süresince ve sonrasında oturup düşündüğümüzde yaptığımız işe olan inancımız daha da arttı. Sempozyuma katılımın fazlalığı, katılımcıların öğrenme ve deneyimleme isteği, iki gün boyunca tüm atölye çalışmalarının tamamen dolu olması Sosyal Duygusal Öğrenme’yi yaygınlaştırma konusundaki motivasyonumuza büyük bir ivme verdi. Yıllardır ısrarla söylediğimiz “Empati değişimi başlatır” sözü daha da bir anlamlı hal aldı. Sempozyumdaki konuşmalarda ve katılımcılarla yaptığımız bireysel görüşmelerde vurgulanan “Sosyal Duygusal Öğrenme’yi okullarda yaygınlaştırmak için öğrenme araçlarına, stratejilere ihtiyacımız var” sözü 8 yıldır üzerinde çalıştığımız programımız olan İkinci Adım‘ın ne kadar önemli ve gerekli bir ihtiyaca denk geldiğini bize gösterdi. Kısacası gururlandık, umut ve motivasyonla dolduk.
İsteğimiz Sosyal Duygusal Öğrenme’nin daha da yaygınlaşması ve bu konuya gönül veren kişilerin seslerini duyurabilmeleri için bu gibi organizasyonların artması. İki gün süresince panellerimize ve çalıştaylarımıza katılan herkese katılımları, katkıları ve pozitif enerjileri için ayrıca teşekkür ediyoruz. Sosyal Duygusal Öğrenme’nin her yerde olduğu bir dünya dileğiyle…
https://www.youtube.com/watch?v=oP9JQ0caMyY
Sosyal Duygusal Öğrenme Akademisi ekibi adına,
Ceren Şad Polat
İkinci Adım Ana Sınıfı Düzeyi Program Koordinatörü
Comments are closed.