“Hiç sorumluluk almıyor, her şeyi unutuyor, yüz defa hatırlatıyoruz, ödevlerini tamamlamak saatler sürüyor, biz sormasak/hatırlatmasak hayatta düşünüp yapmaz, sorumlulukları umurunda bile değil endişelenmiyor bile” cümleleri tanıdık geliyor mu?
Çocuklara ve ailelerine danışmanlık verirken en sık karşılaştığımız konulardan birisi anne babaların çocukların yerine düşünmesi, onlar adına karar vermesi hatta çoğu zaman onların yerine hissetmesidir. Bu durum en çok çocuğun bir sorumluluk alması (ödev yapmak, oyuncaklarını toplamak vb.) ve uygun bir sosyal davranışı gerçekleştirmesi gerektiğinde karşımıza çıkar. Anne baba çocuğun yerine yapılması gerekeni kafasından planlar, yapılacak şey için en uygun zamanı belirler ve çocuğa bunu bildirir. Eğer çocuk ebeveynle birlikte hareket ederse ne ala, sorun çıkma ihtimali düşüktür; fakat çocuk ebeveynden geleni olduğu gibi almadığında krizler yaşanmaya başlar.
Peki, çocuklar söz konusu sorumluluk almak olduğunda ya da uygun bir sosyal davranış göstermek gerektiğinde neden yetişkinlerin beklediği kadar telaşlanmaz, endişelenmez ve rahat olurlar? Aslında belki pek çoğunuz soruyu okurken cevabı buldunuz. Biz yine de söyleyelim: Çünkü yetişkinler çocukların yerine endişelenip kaygılandığında çocuklar o duyguyu üstlerine almazlar zira onların yerine o duyguyu taşıyan birisi/birileri vardır.
Çocuklar aslında pek çok şeyi sizin inadınıza ya da sizi kızdırmak için yapmazlar. Olumsuz bir durum olduğunda örneğin markette çocuğunuz bir şey alınsın diye tutturup siz ona kızdığınızda, ödevini yapmayıp okula ödevsiz gittiğinde, o da üzülür, endişelenir ya da kızar. Fakat siz duruma ondan daha fazla kızdığınızda ya da endişelendiğinizde çocuğunuzun yerine o duyguyu aldığınız için sizin kadar duygusunu gösteremez. Bu nokta yazının başlığı gibi duyguların karıştığı noktadır. Duyguların karışması şu demektir: Bir olay esnasında ortaya çıkan duygu sizin duygunuz mu çocuğunuzun duygusu mu? Birörnek cümle üzerinden bakarsak:
“Ben yardım etmezsem, hatırlatmazsam okula ödevsiz gider. Ödevsiz gittiğinde öğretmeni kızabilir ve o zaman çok üzülür, derslerinden geri kalır. Bu yüzden mutlaka hatırlatmam lazım. ”
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi eğer üzüntüyü, başarısızlık duygusunu ya da hayal kırıklığı duygusunu siz çocuğunuzdan fazla yaşarsanız bu sizin duygunuz olur. İnisiyatifi çocuğunuza bırakabilirseniz, bu duygularla o yüzleşir, yaşaması gerekeni yaşar ve davranışının sonucunda ortaya çıkan duyguya katlanmayı, sabretmeyi öğrenir. En başta belki biraz tökezler, hırpalanır ama bu tutum onu ileriye dönük olarak daha dayanıklı yapar.
Duyguların karışmaması ya da duyguları ayırt edebilmek birkaç öneri:
-Tepki vermeden önce bir dakika durup düşünmek: Çocuğunuzla yoğun duygular yaşamanıza neden olacak bir olay yaşadığınızda derin bir nefes almak ve kendinize şu soruyu sormak “Hissettiğim bu yoğun duygu benim yoksa çocuğumun davranışı mı buna neden oldu?”
-Çocuğunuza duygularını yaşaması için fırsat vermek: Ebeveynler bazen çocukları üzülmesin, kırılmasın diye bazen de kendi duyguları çocuklarınınkine baskın geldiğinde çocuklarına duygularını yaşayabilmeleri için alan açamazlar. Oysaki olumsuz duyguları yaşayabilmek çocuğu hayata karşı daha dirençli ve hazır hale getirir.
– Ebeveyn olarak kendinizin olumsuz duygulara ne kadar izin verdiğinizi ve tahammül edebildiğinizi düşünün.
– Duygularınızı çocuğunuza ifade etmekten kaçınmayın fakat bunu yaparken sakin kalmaya özen gösterin.
Comments are closed.