Çocuklar dürüsttür ve dobradırlar aslında akıllarından ne geçiyorsa, canları ne istiyorsa söylerler ya da söyleyebilmelidirler, çocukturlar çünkü. Çocuk olmanın böyle özgürleştirici bir yanı vardır. Ama yine de bütün bu dobralıklarına rağmen bazen çocukları anlamak zorlaşır, neyi neden yaptıklarını çözemeyiz, düşünür taşınır işin içinden çıkmamayız. Bazen de düşünmek için zamanımız olmaz pat diye tepki veririz (çoğu zaman da pişman oluruz) söylediklerine ve yaptıklarına.
Peki işler ne zaman, nerede karmaşıklaşır, zorlaşır? Aslında çocuklar küçük hayatlarına büyük duygular sığdırdıkları için işler zorlaşır. Bilişsel yetiler ve dil becerileri yaş ve deneyim ile gelişir, duygular söz konusu olduğunda ise süreç biraz daha karmaşık bir hal alır. Çünkü duygular hem deneyim ve beceri ile gelişir hem de aslında yaşamın ilk gününden itibaren oradadırlar. Yani bir bebek doğduğu anda korku duygusu aslında beyninde hayatta kalma dürtüsünün karşılığı olarak vardır. Sonraki yıllarda yeni duygular eklenir, bir de o duygular ile ne yapacağını öğrenir ki işte işler burada karmaşıklaşır. En sevdiği oyuncağı yere düştüğü için yaşadığı derin üzüntü ve kızgınlık ile ağlamaya başlayan çocuk hayatının pek çok döneminde benzer duyguları hissedecektir ama büyüdükçe bu duygulara verdiği tepkiler değişecektir (yani ideal olarak).
Bu noktada ebeveynlerin zorlu sınavı başlar. Yani çocuğun tepkileri karşısında bizim ne yapacağımız asıl mesele. Tabi ki durum bu kadar basit değil bir çok etken var bizim tepkilerimizi şekillendiren. Ruh halimiz listenin başında yer alıyor, olayın nerede gerçekleştiği (etrafta izleyicilerin olup olmaması ), çocuğun aslında ne istediğini ya da hissettiğini anlayabilme becerisi (şifreyi doğru çözebilmek)…
İşte bu yazı bunun üzerine olacak, çocukların sözlerini ve davranışlarını anlayabilmek üzerine. Gerçi bu konuda bir reçeteye ulaşmak imkansız, çünkü olasılıklar oldukça fazla.
Güçlü Duygular
Duygular güçlüdür, bazı duygular özellikle daha da güçlüdür. Ve hepimiz için güçlü duygular ile baş etmek zordur. Çocuklar ise duyguları tüm şiddeti ile yaşarlar sorun şu ki her zaman yeterli ya da uygun baş etme becerilerine vakıf olmayabilirler. İşte burada ebeveynler devreye girer. Çocuğun dile getirdiğini (ya da getiremediğini) anlamlandırmak yani şifreyi çözmek ebeveynin zorlu sınavıdır.
Bazen korku, bazen sevinç, bazen öfke çocuğun boyunu aştığında, duyguları kendi içinde düzenleyemediğinde, hatta belki öncesinde ne hissettiğini bile tanımlayamadığında işler karışır. O zaman çocuk en kestirmesinden bu güçlü, baş edemediği duygu durumundan kurtulmak, uzaklaşmak ister. Bunun için bazen farkında olmadan bu duyguyu transfer eder, yani kızgınsa ve kızgınlığı ile baş edemiyorsa karşısındaki kızdırarak topu ona atar. Artık ortamda en az iki kızgın birey olduğunda ise durum daha da zorlaşır gibi görünse de en azından çocuk taşımakta zorlandığı yükü paylaşmış olur.
Söylediği bir cümle ile yaptığı bir davranışlar kriz büyür. Oysa aslında esas ihtiyacı olan onun ne kadar kızgın olduğunu anlayacak ve sakinleşmesine yardım edecek biridir.
“Sen kötü bir annesin”
Yorucu bir günün (sizin için ve/veya çocuğunuz için) ardından (genellikle akşam üstü saatlerinde) çocuğunuz okuldan dönmüş. Dinlenmek, yemek ve oyun gibi temel ihtiyaçların yanı sıra ertesi günün ödevleri yapılması gerekenler listesinde. Siz ödev başına oturmasını hadi hadiler ile sağlamaya çalışırken çocuğunuz sıkıntılı bir biçimde ayak diriyor. Siz önce ödevler sonra televizyon ya da oyun diye diretirken o hınçla ya da belki titreyerek “Sen çok kötü bir annesin” diyor. Sahne burada donuyor.
Olası Senaryo 1
Sen de kötü bir çocuksun ya da senin gibi bir çocuğa böyle anne deyip tuzağa balıklama dalmak
Olası Senaryo 2
Beğensen de beğenmesen de elindeki anne bu deyip işi biraz mizaha vurmak, biraz da olayın üstünü örtmek
Olası Senaryo 3
Arka planda neler olup bittiğini anlamaya çalışmak için önce sakinleşmek sonra bağlantı kurmak ve çocuğunuzun duygusunu anlamaya çalışmak.
Doğal olarak çocuğumuz 3. olasılığı seçmek isteriz ama o kadar kolay olmuyor. Yine de her zor iş gibi deneyerek, alıştırmalar yaparak kendimizi geliştirmemiz mümkün. Anne-babalar aslında krizleri önceden hissederler, ama günlük hayatın koşuşturmasında hislerimize dönmeyi unuturuz çoğu zaman. Bir kriz yaklaştığında ya da aniden patlak verdiğinde sakinliği ve sükuneti koruyabilmek esas zor olandır. Yani ortaya çıkan durum ile nasıl baş edeceğiz ? krizi tırmandırmak için biz de yükselecek miyiz? Yoksa önce kendimizi, sonra çocuğumuzu sakinleştirip durumu/duyguyu anlayıp sonrasında mı çözüm arayacağız? Malum hayatta karşılaştığımız problemlerin çoğu zaman birden fazla çözümü vardır. Yeter ki seçeneklerin farkına varabilecek zamanımız olsun.
Çocuklar ne der? Aslında ne demek ister?
Çocuğunuz size;
“Senden nefret ediyorum dediğinde” aslında ” istediğim oyuncağın almadığın için çok kızgınım/üzgünüm”
“Siz beni sevmiyorsunuz zaten” dediğinde “her istediğimi yapmıyorsunuz ve ben bundan çok mutsuzum”
“Bu gün hiç güzel geçmedi” dediğinde (özellikle de onun istediği her şeyi yaptığınız, süper bir gün ardından) aslında “bugün hiç bitmeseydi keşke, güzel anları geride bırakmak çok zor”
“Keşke kardeşim hiç doğmasaydı” dediğinde aslında “sizi paylaşmaktan hiç hoşlanmıyorum” demek istiyor olabilir.
Şaka bir yana böyle bir şifre çözme yöntemi tabi ki mümkün değil ama önemli olan kelimelerin arkasına ya da satır aralarına bakabilmek. Aslında ebeveyn olmanın en zor yanlarından biri çocuk yetiştirmenin kitaplara, kurallara, reçetelere göre olmaması; daha çok içgörü, anlayış ve sezgilere dayanıyor olması galiba. Ama tabi ki anlama ve anlayış gösterme kapasitemizi geliştirmek elimizde.
Unutmayalım ki
Bir çocuğun sevginizi en az hak ettiğini düşündüğünüz zaman aslında sevginize en çok ihtiyaç duyduğu zamandır…
Comments are closed.