Bir konuda zorlanıyorsunuz ve bunu bir arkadaşınızla paylaşıyorsunuz, arkadaşınız: “Olaya iyi tarafından bak, pozitif ol biraz…” ile başlayan bir cümle kuruyor. Çoğumuza tanıdık geldi değil mi? Hele de dünyanın içinden geçtiği şu zor ve anormal zamanda “pozitif ol, üretken ol, iyi yanlarını gör, kendini mutlu etmek için harekete geç, olumsuz düşüncelerden kurtul ….” mesajları bombardıman gibi her yerden yağıyorken, ilk kurduğum cümlenin tanıdık gelmemesi imkansız sanıyorum. Peki nedir bu sürekli “iyiye, güzele” odaklanma ve/ya zihnimizi o yöne çekme çabası? Bu ihtiyaç ve motivasyon nereden kaynaklanıyor?
Bunun terimsel karşılığı toksik pozitiflik; yani ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın kendimizi ve çevremizi olumluya yönlendirme çabası. Olumsuz duygulardan, olumsuz tarafı görmemize sebep olacak her şeyden ve herkesten uzak durmaya çalışmak; kendimizi sürekli pozitif olana motive etmeye çabalamak… Ne çok “pozitif” kelimesi geçti cümlede😊 Bunu defalarca yazsam da teknik olarak sadece olumluya odaklanmak aslında mümkün değil, hatta bir yerden sonra can sıkıcı bir hal almaya başlayacaktır bu ruh hali; zira olumsuz olanı kabul etmediğimiz sürece olumlu olanın verdiği geçici rahatlama hali sarsılmaya başlayacak.
Evet biliyoruz ki olumlu düşünme ile sağlık ve mutluluk arasında aslında önemli bir ilişki var. Son on yılda, uzmanlar pozitifliği daha mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürmek için basit ama oldukça etkili bir araç olarak tanıttı hepimize. Evet yine yapılan pek çok araştırma olumlu düşünme halinin stres seviyesini düşürdüğünü, bunun da kalp sağlığından tutun da daha güçlü bir bağışıklık sistemine kadar pek çok etkisi olduğunu göstermiş, olumlu düşünmeyi daha uzun ve sağlıklı bir ömür ile ilişkilendirmiştir. Yani özetle olumlu düşünmenin, stresli zamanların potansiyel olumsuz etkilerine tampon görevi yaptığı düşünülmektedir.
Diğer yandan olumsuz olarak atfedilen, aslında güçlü ve yoğun olan, “üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, kızgınlık, keder vb” gibi duygular “mutluluk, heyecan, iyimserlik” gibi hemen kucak açması ya da kabullenmesi kolay duygular değil. Dolayısıyla insani bir refleks olarak çoğumuz bu duygular ile karşılaştığımızda onları görmezden gelme, öteleme, bastırma, onların yerine daha “kabul edilebilir” olan duyguları koymaya çalışma eğiliminde oluyoruz. Ama biliyoruz ki o duygular görmezden gelsek de bir yere gitmiyorlar. Bir zaman geri dönmek üzere orada bekliyorlar.
Hele şu günlerde, üzerimizde bu kadar kara bulut varken; ölüm, hastalık, işsizlik gibi hepimizin temel kaygılarını harekete geçiren durumlar mevcutken ve önümüzde kocaman bir belirsizlik süreci varken “mutlu” olmak “pozitif” olmak çok zor. Ve mutlu olmamak, üzgün gergin hissetmek, tersini hissetmekten çok daha normal! Yaşadığımız şey pandemi, yani salgın, yani dışarıda kontrol edilemeyen ve insanları hasta eden, öldüren bir şey varken; birilerinin sürekli üzerimize pozitivizm pompalaması aslında rahatsız edici; çünkü hepimiz farklı şekillerde hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Şu an gözden kaçan diğer şey hepimizin içinde tetiklenen, kayıpla gelen yas duygusu… Kayıptan kastımız her zaman ölüm değil. Yarım kalan şeyler, gidilemeyen işler/okullar, gerçekleşmeyen planlar, dokunamadığımız insanlar, maddi zorluklar bunların hepsi birer kayıp. Bunların üstüne bilinç dışımızda tetiklenen bireysel meselelerimiz eklenince üstümüzdeki kara bulutların adına artık yas, hüzün, keder, korku, kaygı diyebiliriz. Ve bu dönemde duygusal dayanıklılığımızı sağlamlaştırmak istiyorsak bu duygulardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmek, onları anlamak ve olanlardan bir anlam çıkarmak durumundayız.
İşte burada toksik pozitiflik kavramına karşı diğer bir kavram ortaya çıkıyor: Trajik İyimserlik
Yani travmaya karşı dayanıklı insanlar, travmanın getirdiği duygulardan uzak durmaya çalışan, haberleri izlemeyen, gündemi takip etmeyen, sürekli olumlu düşünmeye çalışanlar değil; tam tersine olumsuzlukla yüzleşen, olumsuzluğun getirdiği acıyı yaşayan ve bundan kendine bir ders çıkarıp yola devam edecek iyimserliği bulanlar!
Trajik iyimserlik kavramı Viyana’da yaşayan Holokost mağduru ve psikiyatrist Viktor Frankl tarafından ortaya atılmış. Trajik iyimserlik; kaçınılmaz acısına, kaybına ve acısına rağmen umudu sürdürme ve hayatta anlam bulma yeteneği olarak tanımlanıyor. Bu anlam arama ve bulma yolculuğu tabi ki yaralayıcı ve zor oluyor, beraberinde başta “olumsuz” olarak nitelediğimiz duyguları getiriyor fakat sonrasında “travma sonrası büyüme/gelişme” denilen kavramı da beraberinde getirme olasılığı yüksek. Yani acıyı anlamlandırıp, bu doğrultuda daha yapıcı şeyler yapmaya başlamak. Mesela pandemiden mağdur olan insanlara yardım etmeye gönüllü olmak gibi.
Dolayısıyla zor bir dönemden geçiyorsak, şu an içinde bulunduğumuz durum gibi, ilk tepki olarak “hadii bakalım iyi yanlarından bakalım bu işe” demek yerine:
-Acıyı, hüznü, korkuyu, endişeyi hissetmeye izin vermek,
– Bir şeyler üretmemeye, harekete geçmemeye, durmaya, beklemeye hakkımız olduğunu bilmek,
– Dikkatimizin dağınık olmasının, bir işe konsantre olamamamızın normal olduğunu kabul etmek,
– Beynimizin yolladığı savaş ya da kaç sinyallerinden ötürü, ajite olmanın, bir şeyler stoklamanın, yemek yeme/yapma halimizin içgüdüsel ve normal olduğunu bilmek,
– Karamsarlığa kapılmak ile umutlu olmak arasında sürekli bir git gel yaşamanın dengemizi zaman zaman bozabileceğini öngörmek,
– Ruhsal olarak bazen dengede bazen düşecek gibi hissetmenin kaçınılmaz olduğunu anlamak daha işlevsel olacaktır.
Şimdiye kadar bunları size kimse söylemediyse; bunun bir pandemi değil de üretme, dans etme, çeşit çeşit pastalar börekler yapma, vücudu fit tutma, sayfalarca kitap okuma yarışması olduğunu sananlar size garip gelmeye başladıysa; sosyal medyada görünen çoğunluk (!) gibi kendinizde bir şey yapacak gücü bulamıyor ve bundan dolayı eksik, suçlu hissediyorsanız bir kez daha söylemek isterim: Yalnız değilsiniz!
Evet zamanı geldiğinde, bu hisler de anlamlanacak ve belki, yüksek ihtimalle harekete geçeceksiniz. O gücü zaman geçtikçe kendinde bulamayanlar, belki daha kötü hissedenler olacak. (Bu durumda yardım seçeneklerini değerlendirmek ve yardım alma hakkımız olduğunu da bilmek gerekli.) Herkesin bir yolu olacak bu süreçte, sonunda hepimizin hem bütüne hem de yaşadığımız kesite, parçaya bakabilmiş olmasını ve hem ruhsal hem de fiziksel olarak sağlıkla bir araya gelebilmemizi diliyorum.
Ceren Şad Polat
Kaynaklar: *https://thehealthsessions.com/toxic-positivity/
*https://www.nytimes.com/2020/04/07/opinion/coronavirus-mental-health.html
Comments are closed.